
Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, Cumhuriyet’in ilk yıllarının özgün simalarından Arif Hikmet Koyunoğlu’nun çok yönlü dünyasına ışık tutan bir fotoğraf sergisine ev sahipliği yapıyor. Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi: Arif Hikmet Koyunoğlu 1893–1982 başlıklı sergi, Koyunoğlu’nun yaşamının bir dönemini, çektiği fotoğraflar aracılığıyla izleyiciyle buluşturuyor.
Nilüfer Çayı kıyısında Arif Hikmet, eşi Mübeccel, kızları Özcan ve akrabaları, Bursa, 1930’lar.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Arif Hikmet Koyunoğlu Fotoğraf Koleksiyonu’ndan derlenen serginin odağında, Arif Hikmet Koyunoğlu’nun mimarlık eğitimi aldığı Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ndeki öğrencilik yıllarından İstanbul ve Anadolu’daki mesleki ve kişisel uğraşlarına, Balkan Savaşı’ndan I. Dünya Savaşı’na uzanan bir dönem yer alıyor. Ankara, İstanbul, Bursa, Nevşehir ve Kırşehir gibi farklı kentlerdeki Selçuklu ve Osmanlı yapılarının yanı sıra Koyunoğlu’nun tasarladığı, Ankara’daki Türk Ocağı Binası’nın detaylı görüntüleri de sergide izlenebiliyor.
Arif Hikmet ile Avusturyalı bir subay, Erzurum, 1915.
BİR MİMARIN ÖTESİNDE
Arif Hikmet Koyunoğlu yalnızca Türk Ocağı Binası ve Etnografya Müzesi gibi erken Cumhuriyet mimarisinin simge yapılarını tasarlayan bir mimar değil, aynı zamanda yaşamı boyunca 30’dan fazla işle uğraşmış bir seyyah, asker, galerici, gazeteci ve fotoğrafçıydı. Sanat ve zanaatla erken yaşlarda tanışan Koyunoğlu, 10 yaşında edindiği ilk fotoğraf makinesiyle hayatı boyunca hem yaşadıklarını hem de dönemin kültürel ve mekânsal dönüşümünü kayda geçirdi.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde yaşanan sarsıcı kırılmaları cephelerde, sokaklarda, atölyelerde ve evlerde fotoğrafladı; mimarlık vizyonuyla şekillendirdiği kadrajlarında estetik kaygılarla görsel belgeler üretti. Kimi zaman bir mülteci kampında, kimi zaman cephede, kimi zaman da İstanbul’un göbeğinde açtığı Yeraltı Fotoğrafhanesi’nde bu merakını zaman zaman profesyonel olarak da sürdürdü.
Arif Hikmet’in Yeraltı Fotoğrafhanesi’nde çektiği iki kadın, İstanbul, 1920–1921.
AİLEDEN DEVLETE, BİREYDEN KOLEKTİFE UZANAN BİR ÖYKÜ
Sergi, Sultan Abdülaziz’in validesi Pertevniyal Sultan’ın yanında yetişmiş bir annenin, cesur ve mücadeleci oğlu olan Koyunoğlu’nun hayat hikâyesini de görünür kılıyor. Balkanlar’dan Kafkaslara, Erzurum’dan Napoli’ye uzanan savaş ve sürgünlerle örülü yıllarında hem mimarlık yapan hem de hayatta kalmak için hamallık, aşçılık, sigorta eksperliği gibi işler üstlenen Koyunoğlu’nun hayatı, Türkiye’nin inşa süreciyle de paraleldir.
Mübadeleyle gelen muhacirler Müsteşar Ömer Lütfi Bey ve İskân Müdürü Celâl Bey’le beraber, Bursa, yak. 1923–1924.
BELGELERLE KURULAN BİR YAŞAM VE ARŞİV
Koyunoğlu Ailesinin Suna ve İnan Kıraç Vakfı’na bağışladığı kişisel arşivden derlenen cam negatifler, asetatlar ve baskı fotoğraflarla kurgulanan sergide şehir manzaraları, mimari detaylar, portreler, sokaklar ve gündelik yaşam sahneleri hem bireysel bir anlatının hem de Türkiye’nin modernleşme sürecinin görsel tanıklığı olarak yer alıyor.
Koyunoğlu’nun belgeleme yaklaşımı, yalnızca mimariye değil, yaşadığı döneme de ışık tutuyor. Fotoğrafçılığı mimariyle birleşen bir bakışla, yapının uzaktan görünümünden detaylarına kadar bütünlüklü bir estetik-düşünsel çerçevede ele alıyor. Onun gözünden belgelenen mekânlar bir ülkenin hafızasını taşırken, aynı zamanda sanatın, yaşamın ve mimarlığın nasıl iç içe geçtiğini de gösteriyor.
Arif Hikmet Koyunoğlu’nun otoportresi, 1968 (?).
BİR MİRASIN İZİNDE
Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi, izleyicisini 20. yüzyıl başından 1930’lara kadar uzanan görsel bir yolculuğa davet ederken, mimarın “anıtsal yapılarla bireysel hafızalar arasında” kurduğu ilişkiyi görünür kılıyor. Koyunoğlu’nun fotoğrafları, bugünün gözünden geçmişe bakan değil, geçmişin içinden bugüne seslenen birer belge olarak da değerlendiriliyor.
Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi: Arif Hikmet Koyunoğlu 1893–1982 başlıklı sergi, 17 Mayıs 2026 tarihine kadar İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Galerisi’nde ziyarete açık olacak.