
Anayasa Mahkemesi’nin 2023 yılı sonunda aldığı kararla, üniversitelerde rektör atamalarını doğrudan Cumhurbaşkanının yetkisine bırakan düzenleme iptal edilmiştir. Bu karar; yalnızca hukuki değil, aynı zamanda tarihsel bir dönüm noktasıdır. Üniversitelerin akademik özgürlük, özerklik ve bileşen temsili ilkelerine dayanması gerektiği, en yüksek yargı tarafından da tescil edilmiştir.
Ancak bu karara rağmen, üniversitelerde süregelen kayyım düzeni sona erdirilmemiş; aksine, yeni dönem atamaları için YÖK eliyle göstermelik başvuru süreçleri işletilmiştir. Son örneği Boğaziçi Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi’nde yaşanan bu süreç, ne yazık ki üniversitelerin kendi iradesiyle yönetilmesinin hâlâ sistematik biçimde engellendiğini bir kez daha göstermektedir.
Yarın başka bir üniversitede yeniden karşılaşacağımız bu kayyım rejimi, sadece rektör atama biçiminden ibaret değildir. Rektörlük makamı, siyasi iktidarın bir uzantısına dönüştürülerek üniversitelerin kurumsal hafızası, demokratik işleyişi ve akademik üretim kapasitesi hedef alınmaktadır.
Bu durumu yalnızca Boğaziçi’nde değil; İzmir’de, Ankara’da da tecrübe ettik:
- Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Nükhet Hotar; görev süresi boyunca barış imzacısı akademisyenleri ihraç ettirmiş, LGBTİ+ öğrenci kulüplerini kapatmış, öğrencilerin demokratik haklarını bastırmış ve şeffaflıktan uzak, keyfi yönetim tarzı benimsemiştir.
- Ankara Üniversitesi’nde Erkan İbiş; öğrenci protestolarına kolluk gücüyle müdahale ettirmiş, akademisyenleri soruşturmaya uğratmış ve üniversiteyi siyasi sadakat ekseninde yönetmiştir.
Bu rektörlükler; birer yönetim değil, bir tahribat pratiğidir. Kayyım rejimi, üniversiteleri birer kamu kurumu olmaktan çıkarıp partizan bir idare biçimine dönüştürmenin aracıdır.
Eğitim Sen olarak, üniversitelerin bu dayatma rejiminden kurtarılması için bir kez daha yüksek sesle çağrıda bulunuyoruz:
Üniversiteler; atama değil, bileşen temsiline dayalı demokratik seçimlerle yönetilmelidir.
YÖK, üniversiteler üzerindeki vesayet rolüne son vermeli ve kapatılmalıdır.
Tüm üniversite bileşenleri; akademisyenler, öğrenciler ve idari çalışanlar olarak bu sürecin parçası olmalı, birlikte karar almalı, birlikte yönetmelidir.
Gözden kaçırmayın
–> İşte Türk Eğitim-Sen’in Yükseköğretim Kurumları İle İlgili 8. Dönem Toplu Sözleşme talepleri
Bu çağrımız yalnızca üniversite emekçilerine değil, topluma yöneliktir. Çünkü üniversiteler yalnızca bilim üretmez, aynı zamanda toplumun özgürlük, eşitlik ve adalet değerlerini de üretir.
Kayyım rektörleri değil, bilim insanlarını; sadakati değil, liyakati; baskıyı değil, özgür düşünceyi savunuyoruz.
Üniversiteler bizimdir, birlikte kazanacağız!
Eğitim-Sen