‘Turist Ömer’ bir gerçekmiş

Biz ilk ‘Turist Ömer’i 1964 senesinde çektik. Bu film çok sükse yaptı ve Sadri Alışık, Turist Ömer tipinden çok sevildi. Sultanahmet’te oturduğumuz çocukluk yıllarımda İstanbul’a pek nadir turist gelirdi. Öyle aylak aylak dolaşıp etrafa bakarlardı. “Ne bakıyor bunlar?” derdim kendi kendime. Ömer’in de hiçbir işi yok, aylak aylak dolaşıyor ya, ona “turist” diyelim dedim ve adı öyle kaldı. ‘Turist Ömer’ filmi halk tarafından çok sevilince madem bu adam turist, biz bunu gezdirelim dedim. Nereye götürelim; o zaman ilk aklıma gelen Almanya oldu. Hemen bir senaryo hazırladık. Güzel bir ekip kurup uçakla Münih’e gittik. Ekipte Sadri Alışık, Erdoğan Tünaş, Çolpan İlhan, Suzan Avcı ve kameraman Turgut Önen vardı. Merkezde Aden Oteli’ne yerleştik. Ertesi gün Turist Ömer’e pejmürde kılığını giydirdik. Bir de onun bildiğiniz gibi meşhur bir şapkası vardır ya, o şapkanın hikâyesi şöyledir; Sadri’nin yüzü serttir. Halbuki turist biraz daha yumaşaktır, o bakımdan başında bir şapka olsun dedim, o şapkayı biraz öne doğru indiririz, bizim kafamızdaki ‘Turist Ömer’ tipi ortaya çıkmış olur. İşte o şapkayı bir inşaat işçisinde satın aldık, yırtık pırtık bir şapkaydı. Sadri o yırtık şapkayı taktı, pejmurde kıyafetini giydi. Sadri Alışık önde, biz arkada resepsiyonda geçerek Aden Oteli’nden çıktık. İkinci, üçüncü iş gününden sonra resepsiyondan bir adam bana geldi.

“ŞU ARKADAŞINIZ ELBİSESİNİ DEĞİŞTİRSE… “

“Sizinle bir şey konuşacağım” dedi. “Buyrun” dedim, “Ekibiniz ne kadar kalacak burda?” diye sordu. Cevabımı verince, “Tabii, memnun oluruz, yalnız hepiniz iyisiniz, güzel giyimlisiniz de şu arkadaşınıza söyleseniz elbisesini değiştirse, çok pejmurde, bizim otelimize yakışmıyor” dedi. Ben bir kahkaha attım, Sadri’ye söyledim o da güldü, adama dönerek dedim ki “Bu bey bizim en meşhur aktörümüzdür, bu da onun özel komedi kılığı, Onun için bu kılık değişmez”. Bu kez gülme sırası onlardaydı. Biraz da utandılar, özür dilediler. Biz filmi bitirdik. Artık döneceğiz. Biliyorsunuz ‘Turist Ömer’i Almanya’da çektiğimiz devir Türkiye’de yokluklar devriydi. Avrupa’da olup da Türkiye’de olmayan o kadar çok mal vardı ki. O bakımdan herkesin kafasında bir gün boş olsak da biraz alışveriş yapsak fikri vardı. Ben bunu bildiğim için iş bittikten sonra dönüşü bir gün geciktirdim. “Herkes serbest, nereye giderse gitsin” dedim. Ertesi gün de dönecektik. O zamanki Lutfansa İstanbul Müdürü Her Shryber ahbabımdı. Ertesi gün herkes hazırlandı gittik havaalanına, Lutfansa ofisine biletleri verdim, o zaman dövizimiz çok kıttı, şimdiki gibi cebine dövizleri koyup yurtdışına çıkmak, rahat rahat film çekmek yoktu. Son damlasına kadar herkes parasını harcardı. Yine de hepsinin sorumluluğu bende olduğu için küçük bir para sakladım. Geri dönüyoruz diye sevinirken hiç ümit etmediğim bir şey oldu. Ekibin sekizyüz kilo fazla bagajı çıktı. Bir hesap yapıldı; diyelim ki benim cebimde yüz mark var, bagaj fazlası için bende dokuz yüz mark para istiyorlar. Bizim için açıkçası o anda bulunması imkansız bir para yani. Hemen Lutfansa şefi olan Alman’a durumu anlattım. “Ben bu parayı şu anda bulamam. İstanbul müdürünüzü tanıyorum, parayı İstanbul’da ona ödeyeyim” dedim. Ama şef gayet sert ve ciddi bir tavırla ‘Nayn’ dedi. Aksi de bir Almandı, yürüdü gitti. Öyle zor bir durumdaydık ki, otele dönecek taksi paramız bile yoktu. Lutfansa’daki görevliler bavullarımızı verdiler. Bizimkiler cam kenarına dizildiler, ben de önlerinde ne yapacağım diye hiç kimse ile konuşmadan bir aşağı bir yukarı dolaşıyorum. Başka bir çözüm geldi aklıma, yine ‘Nayn’ dedi adam. Bu filmlerin gitmesi lazım, ama en ne dersem adam ‘Nayn’ diyor.

“OLMAYACAK BİR ŞEY OLDU”

Bir hayli zaman geçti, uçak vakti de geliyor. Bir aşağı bir yukarı dolaşıyorum çaresiz. Bizimkiler bavulların üstünde öylece oturmuşlar bana bakıyorlar. Tam bu sırada olmayacak bir şey oldu. Allah halimize acıyıp bize Hızır yolladı sanki. Bir baktım etraf karıştı. O bize ‘nayn’ diyen aksi şef etrafta koşuşturuyor, bir taraftan da “Mr. Saner” diye bağırıyor. Birdenbire beni gördüler, hemen yanıma geldiler. O ‘Nayn’ diyen aksi adam yumuşacık olmuştu. “Mr. Saner şimdi telefon aldık İstanbul’dan, çok acil ve hayati bir mesele var” dedi. “Nedir?” diye sordum merakla. “Bizim Avrupa genel müdürümüz İstanbul’da ani bir rahatsızlık geçirmiş hemen ilaç yetiştirmemiz lazım. Bu ilacı da sizi götürmeniz için Her Shryber telefon etti, bugün sizi geleceğinizi biliyormuş, siz güvenilirmişsiniz” dedi. Adam bunu söyleyince ben hemen kasıldım tabii. “Vallahi bir düşünürüz” dedim. “Yalnız bizim burda epey fazla yükümüz var”, “Aman efendim yükün lafı mı olur, biz hallederiz” dediler. Ben de “Nasıl halledeceksiniz, bizim yerimizi başkalarına verdiler” dedim ama düşünmediler bile. “Mühim bir mesele değil birinci mevkide yer var” deyip çözümlediler sorunu. Ben de arkadaşlara dönüp “gidiyouz” dedim keyifle. Hepsi valizlerin üstünden fırladılar, valizler toplandı uçağa yerleştik. Adamlar bütün ekibi birinci mevkiye oturttu, aman efendim birinci mevki güzel yermiş!… Bize durmadan içki ikram ettiler. İstanbul’a gelene kadar hepimiz kafaları çektik tabii. Uçaktan inince bizi karşılamaya gelenler hepimizin sarhoş oluşuna şaşıp kalmışlardı. Ama hem ilacı yetiştirdik, hem de rahatça döndük.

Related Posts

Mr. Dosso Dossi’den Hakkari’de klip
  • Ağustos 3, 2025

Mr. Dosso Dossi olarak bilinen ünlü işadamı ve sanatçı Hikmet Eraslan, Hakkarili dengbejlerle Hakkkari dağlarının eşsiz doğasında klip çekti. Hakkkari Valiliğinin davetiyle çekilen klip ile yüzyıllardır erimeyen buzullarla kaplı muhteşem…

Okumaya Devam Et
Marcus Aurelius 6 Ağustos’ta halkla buluşacak
  • Ağustos 3, 2025

Türkiye, arkeoloji tarihinin en çarpıcı buluşmasına hazırlanıyor. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir Cumhurbaşkanı, arkeoloji temalı bir programa ev sahipliği yapacak. Açılış konuşmasını da bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gerçekleştirecek.Tarihi nitelikteki…

Okumaya Devam Et

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir