
İşte Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz’ın açıklamalarından öne çıkan satır başları:
ENFLASYON İLE İLGİLİ HANGİ AŞAMADAYIZ?
Enflasyon vatandaşın temel meselesi, bu sebeple enflasyonu birinci öncelik haline getirdik. Tüm program ve politikalarda odağımız enflasyonu düşürmek. Bu hassas bir süreç. Enflasyonu düşürürken istihdamı, büyümeyi sürdürmelisiniz, sosyal dengeleri gözetmelisiniz. Bir yandan da depremin yaralarını sarmanız gerekiyor. Dış politikada çok aktif ve belirsizliklerin yükseldiği bir dönem, buraları yönetmeniz gerekiyor. Enflasyonu kademeli ve kararlı bir şekilde aşağı çekiyoruz. 2023 yılı yüzde 65 ile bitti, 2024’te yüzde 44’e düştü, bu yılın sonunda biraz altı veya üstü yüzde 30 civarı diyoruz. Programda önemli olan istikamettir Birçok olumlu ya da olumsuz gelişmeler olabilir, doğru bir program uyguluyorsanız bir ay gecikmeli ulaşırsınız, 3 ay erken ulaşırsınız ama ulaşırsınız. Gelecek yılın hedefi yüzde 20’nin altı, 2027’nin hedefi ise tek haneli rakamlara ulaşmak.
“ENFLASYON AŞAĞI DOĞRU İNİYOR”
Şu anda temel mallarda yüzde 20’nin altına gelmiş durumdayız, mal dediğimiz grupta yüzde 30’un altına geldik, kira, eğitim başta olmak üzere hizmetlerde geriden geliyor, buralarda da düşüş başladı ve önemli bir mesafe adlı. Bütüncül bir politika ile yapıyoruz. Bazen bizi sadece para politikası ile mücadele ediyorsunuz diye eleştiriyorlar. Programın 3 sütunu var, birincisi para politikası. İkincisi maliye politikamız, depreme 90 milyar dolar harcadığımız halde mali disiplini koruyoruz, depremlerin mali etkisi daha sonraki yıllarda ortaya çıkıyor, konutlar, yollar, okullar yapıyorsunuz, buna rağmen sağlam duruyoruz, 2025’in bütçesinde harcamalarımızda sapma söz konusu değil, gelir konusunda biraz enflasyon muhasebesinden kaynaklı sorunlar var ama adımlar atıyoruz. Üçüncü ayağı yapısal dönüşümler, gıda ve konutu önceliyoruz. Enflasyonda kararlıyız, somut olarak süreç başladı. Eylül ayında biraz yüksek geldi, bu geçici bir durum, ekimde genelde yüksek gelirdi ama bu kez eylül ayında bu durum yaşandı, ekim ayında eylül ayı kadar etki beklemiyoruz. Yıl sonuna doğru daha da netleşecektir. Büyük resimde enflasyon aşağı doğru iniyor. Gıdada biraz sorun yaşıyoruz, hem donu hem de kuraklığı aynı yılda yaşadık, bir de fırsatçılıklar da neden oluyor. Bu haberleri fırsat olarak bilip fiyatlara yansıtıyorlar. Dünyaya da biraz bakmak gerekir ekonomiyi konuşurken. Dünya zor dönemden geçiyor, dünya ekonomisi tarihsel ortalamalarının oldukça altında bir büyüme performansı sergiliyor, ticarette tarife tartışılıyor, belirsizlik endeksi zirve yaptı, jeopolitik riskler yüksek, bir çok bölge çatışma bölgesi haline geldi.
“AMACIMIZ KALICI REFAH SAĞLAMAK”
Pandemi ekonomilerde yapısal tahribata neden oldu. Pandemiden bu yana dünya ekonomisi yüzde 15 büyüdü, Türkiye ise yüzde 30 büyüdü. Bütün bu süreçlerde üretim sürecinin korumasının avantajını yaşadık, kapanma hizmet sektöründe oldu. Dünya eski dünya değil, vatandaşımız da bunu görmeli, gerçekçi politikalar olmalı. Güvenlik harcamalarının yükseldiği bir dönemdir, böyle bir ortamda Türkiye öngörülebilir politikaları ve siyasi istikrarı ile pozitif ayrıştı. Pandemi sonrası dünyada sürdürülebilir kalkınma göstergeleri uzun zamandan sonra dünyada geriye gitti. Yoksulluk, gelir dağılımında bozulma, çevre konuları geri gitti. Bunu görmeden Türkiye’yi analiz etmek haksızlık olur. Emeğin milli gelirden aldığı pay önemli öncü bir göstergedir. 2002’de emeğin milli gelirden aldığı pay 24.8, 2016’da bu 32’ye çıkmış, pandemide 2022’de 23.4’e düşmüş, geçen yıl 32.9, 2025’in ilk yarısında 35.9 oldu. Tarihimizin en yüksek noktası. Pandemi döneminin algıları ile hala bakıyoruz, rakamlar bunu söylemiyor. Bir toparlanma var. İstihdamı da koruyoruz. Enflasyonu tam olarak düşüremedikçe farklı bir algı oluşturuyor, enflasyonu düşürdüğünüz ortamda yapılana artışlar kalıcı oluyor ve alım gücü yükseliyor. Amacımız kalıcı refah sağlamak, reel bazda kalıcı sosyal refah sağlamak. Sosyal adalet ile birleşmeli. Sadece büyüme üzerinden bir kurgumuz yok, büyümeyi yaşamsal ortamlarla bütünleştirmedikçe kalkınmadan söz edilemez. Demokrasi, şehirleşme, çevre, eğitim, sağlık sistemi ile. Finansal piyasalarda geçici bir sıkıntı ile karşı karşıyayız.
“TÜRKİYE İLK DEFA YÜKSEK GELİRLİ ÜLKELER LİGİNE GİRECEK”
Reel ekonomide gayet iyi gidiyoruz, büyümemiz dünya büyümesinin üzerinde. Geçtiğimiz yıl yüzde 3.3 büyüdük, bu yılda benzer bekliyoruz. Son 22 yılda dünya yüzde 3.5 büyüdü, Türkiye ekonomisi yıllık ortalama 5.4 büyümüş. Bu da bizi 238 milyar dolarlık bir ekonomiden, bu yıl itibariyle 1,5 trilyon doların üzerinde bir ekonomiye getirdi. Bu siyasi istikrarla, doğru liderlikle ve doğru politikalarla oldu. Finansal piyasalarda bazı sıkıntılar var, enflasyon meselesi var. Bunları aşınca farklı bir lige çıkacağız. Bunu Dünya Bankası söylüyor. İlk kez 2025’te Türkiye yüksek gelirli ülkeler ligine girecek. AK Parti ilk geldiğinde alt orta gelirdeydi Türkiye, son 22 yılda üst orta gelir ligine geçti Türkiye, burada kalıcı oldu. İlk defa yüksek gelirli ülkeler ligine girecek. Bu sadece rakamsal değil, niteliksel bir değişimdir. Demokrasimizle, eğitim sistemimizle, bütün unsurları ile orta gelir tuzağından çıkıp yeni bir döneme adım atıyoruz. Popülist ve günübirlik yaklaşımlarla içinden çıkılamaz. Türkiye bunu başardı. Avrupa Birliğinde kişi başı geliri 100 kabul edelim, 2002 yılında bu Türkiye’de yüzde 38’idi, bugün yüzde 70’i aşmış durumda. OECD’de 3’te 1’idi, şu anda 3’te 2’sine gelmiş durumdayız. Geldiğimiz yere bakarsanız ciddi bir ilerleme vardır 22 yılda, şimdi bir hamle ile yüzde 100’e ulaşmamız gerekir. Dünyada liderler her zaman önemlidir. Ancak ekonomik ve siyasi olarak belirsizliklerin yükseldiği zamanlarda çok daha önemlidir. Bu dönemde liderlik problemi olmayan ve tecrübeli kadroları olan bir ülke olarak hedeflerimize kesinlikle ulaşacağımıza inanıyorum. Karamsarlık yaymaya ve milletimizin moralini bozmaya çalışanlar var. Milletimizin yaşadığı sıkıntıların farkındayız, çarşıda, pazarda. Bunları el birliği ile aşacağız.
“KADINLARIN İŞ GÜCÜNE KATILIMI AK PARTİ DÖNEMİNDE CİDDİ ORADAN ARTTI”
Büyüme daha ılımlı bir çizgi izliyoruz. Kritik konu büyümenin kompozisyonu ve bileşenler. İç talep üzerinden büyüme de yapabilirsiniz yatırım ve ihracat üzerinden de yapabilirsiniz. Biz yatırım ve ihracat üzerinden yapıyoruz, tüketimin daha ılımlı olduğu yatırım ve dış talebin daha fazla olduğu bir büyüme. Toplam faktör verimliliğini arttırdığınızda daha kalıcı rekabet gücü yüksek bir ekonomi oluşturuyorsunuz. İstihdamı da ihmal etmiyoruz. Hem ekonomik hem de sosyal bir kavram. Bir istihdam bir ailenin ortamını değiştiriyor. Kadın ve genç istihdamı çok önemli. Kadınların iş gücüne katılımı AK Parti döneminde ciddi oradan arttı. Kadınların eğitimi, girişim imkanı arttı, daha alacağımız yol var. Toplumun yarısı erkek yarısı kadın. Kadınlara eğitimden pirim desteklerine kadar destek veriyoruz, İŞKUR üzerinden çalışmalar yapıyoruz. Son zamanlarda kreş gibi bakım hizmetlerine destek veriyoruz. Esnek çalışmaya öncelik veriyoruz, kadınlar aile ile iş hayatı arasında tercih yapmaya zorlanmamalı. İkisini bir arada yapabilecekleri modeller sunuyoruz, bu nüfusu da etkileyen bir politika. Hem bakım hem de esnek çalışma politikaları gençler içinde önemli. Kadın ve genç istihdamını destekliyoruz.
“2026’DA TARIMA 888 MİLYAR TL AYIRDIK”
Tarım stratejik bir sektör, pandemide gördük. Tarımı destekliyoruz, gelecek yılın bütçesi 888 milyar lira. Bunun bir kısmı doğrudan destek ve sulama yatırımları. Sübvansiyonlu kredilerimiz var çiftçilerimize verdiğimiz, çiftçimizin faizinin yüzde 70’ini ödüyoruz. Bu yıl don ve kuraklık yaşadık. Tarımda farklı normalar oluşuyor iklim değişikliği ile birlikte. Bununla ilgili Gıda Komitesi var, belirli kararlar alınıyor. Örneğin gıdadaki soğuk zincirin korunması. Gıdadaki kayıplar fiyatları arttırıyor, bunu engellemeye çalışıyor. Fırsatçılara meydanı bırakmamamız lazım. Kuraklık ve su yönetimi ile ilgili eylem planını Kabinede de tartıştık. Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı ile komisyon oluşturduk. Su hayati bir şey, iklim değişimi, artan tüketim ve nüfus artışı ile önemli bir hale geldi. Son 22 yılda kapalı sistem yaptık sulamayı, bizden önce yapılmış açık sistemler var, buharlaşma ve su kaybı oluyor. Açık sistemleri kapalıya döndürüyoruz. Öte yandan suya göre destekleme modelini hayata geçiriyoruz, su bütçesine göre bitki deseni oluşturma. Diğer yandan şehirler var. Şehir içi şebekelerde muazzam bir kayıp kaçak var, belediyeler buna yeterince yatırım yapmayınca DSİ 100 birim su getirse bunun 50 ya da 60 birimi hanelere ulaşıyor. Bunların her şehirde ölçülmesi lazım. Kaç birim su geldi, kaç birimi hane halkına ulaştı, buna bakmak lazım. Son yıllarda mahalli idarelerin yatırımlarında düşüş var. Ankara’da bunu yaşadık, hayret ettim doğrusu Belediye Başkanı borular patladığı, bakım yapılmadı için su gelmedi dedi. 7 yıldır Belediye Başkanı, birkaç haftada da tamir edildi, demek ki olabiliyormuş. Bu ihtiyacı önceden görüp bir para ayrılsaydı Ankaralı o sıkıntıları yaşamayacakmış. Yatırıma kaynak ayırmalı mahalli idareler. Popülist harcamalar yaparsanız patlarsınız bir gün, bunu bütün belediyeler için söylüyorum. Parayı, insan gücünü, bilgiyi iyi yöneteceksiniz, kaynakları verimli kullanacaksınız. Bu merkezi idare için de mahalli idareler için de geçerli. Mahalli idareler reformu gerekli. Bir diğer konu da deniz suyu. Deniz suyunu artmada teknoloji ilerliyor, bu mesele üzerinde de daha fazla durmak zorundayız. Küresel ısınma var, kendimizi buna göre konumlandırmayız. Su konusunda daha stratejik hareket etmeliyiz.
MUHALEFETE ALTIN TEPKİSİ
Altın son dönemlerde dünyada arttı. Bunun sebepleri jeopolitik gerilimler, belirsizlikler, güven ortamındaki zayıflama. Diğer taraftan da merkez bankaları daha fazla altını rezerv olarak tutmaya başladılar. Dolayısıyla altının fiyatı yükseldi. Bütün dünyada yükseldi. Şimdi, alım gücünü altın üzerinden ölçmek abestir. Satın alma gücünü neyle ölçersiniz? İnsanların ihtiyaçlarıyla ölçersiniz. Yani gıdasıdır, kirasıdır, giyimidir. Bütün dünyada satın alma gücü bunlarla ölçülür. Altınla ölçmeye kalktınız, o zaman da tüm dünyayı ölçmeniz lazım. Bunun fiyatı sadece bizde yükselmedi, tüm dünyada yükseldi. Bakın, size bazı rakamlar söyleyeyim. Altın cinsinden asgari ücretteki düşüş Amerika’da %87, Fransa’da %83, Yunanistan’da %80, Belçika’da %80, İspanya’da %70, Türkiye’de %61. Şimdi altın üzerinden bakarsanız dünyada herkes perişan vaziyette. Çünkü altın bütün dünyada fırladı. Bunun üzerinden ölçmek tam bir popülizm ve ekonomik rasyonalitesi olmayan bir yaklaşım. Almanya’dakini ölçsünler, farklı şey çıkmayacak.
“TÜRKİYE BORÇLU BİR ÜLKE DEĞİL”
Dünyada en az borca sahip ülkelerden biri Türkiye. Avrupa Birliği kriterlerine göre kamu borcumuzun milli gelire oranı yüzde 25’in altında. Bu AB ülkelerinde yüzde 80’ın üzerinde, dünyada yüzde 60’ın üzerinde. Türkiye borçlu bir ülke değil, kamu borcu da hane halkı borçları da şirketlerin borcu da daha düşük dünyaya göre. Hepsini toplasanız bile yüzde 100’ü bulmuyor. Birçok ülkede yüzde 200’ler, 300’ler civarında. Türkiye’de kişi başına borç 3.753 dolar, Almanya’da 44.500 dolar, Fransa’da 69.000 dolar, ABD’de 105.000 dolar. En büyük avantajlarımızdan biri bu. Borcun milli gelire oranı en düşük ülkelerden biriyiz. Burada da argümanın hiçbir geçerliliği yok.
“SAVUNMA BİZİM İÇİN OLMAZSA OLMAZ”
Tasarrufu uygulayabileceğiniz kalemler var, uygulamayacağınız kalemler var. Esnekliğini olan kalemler haberleşme, görevlendirme, araç, temsili ağırlama, yeni bina yapımında tasarruf yapılabilir. Bana göre en büyük tasarruf verimlilik, kaynağı verimli kullanmaktır. Tasarruf genelgesi yayınladık ve ilk kez izleme ve denetim sistemi kurduk. 257 kamu idaresinde 1958 denetim yaptık. Son 10 yılda tasarruf genelgesine konu harcamalar bütçe içinde 4.6 imiş, geçen yıl bunu 3.1’e düşürmüşüz. Az bir düşüş değil. Bundan sonra da dikkatli takip edeceğiz. Tasarruf toplum olarak dikkat etmemiz gereken bir şey. Dolaylı vergilerin milli gelire oranı Türkiye’de 10.7, OECD’de 10.4, AB’de 13. Dolaylı vergilerimiz çok yüksek değil. Dolaysız vergilerimiz düşük. Dolaysız vergiler de Türkiye’de 12.8, OECD’de 23.6. Dolaysız vergilerin yükselmesi lazım. Savunma bizim için olmazsa olmaz. Önümüzdeki dünya güvenlik risklerinin yükseldiği bir dünya, güç mücadelecinin ön planda olduğu bir dönem. Buraya yeterli kaynakları vermeliyiz. Cumhurbaşkanımızın öngörüsünü takdir etmek gerekir, 22 yıldır çok ciddi bir irade koydu. Yüzde 20’den yüzde 80’a çıktı yerli üretim, buna kendiliğinde oldu diye bakamayız. Savunma sanayine yapılan yatırım üç başlık altında görüyorum: Güvenlik, bağımsız dış politika, ekonomik refah. Savunma sanayi teknoloji düzeyi yüksek üretimdir, geçen yıl 7.2 milyar dolar ihracat yaptık. Geçmişte parasını verip alamadığımız ürünleri bugün atıyoruz. Kamu-özel işbirliğinde doğru politikalar yürüttüğümüze inanıyorum. Muhalefet politikaları karalamaya çalıştı. Eksik olabilir ama büyük resme bakıldığında keşke daha fazla yapılsaydı. Bunları şimdi yapsanız maliyetler çok daha arttı. Muhalefet sadece mali etkisine bakıyor, bu projelere ekonomik ve sosyal etkiye de bakmak lazım. Yüksek hızlı kalkınmayı yapabilir miydik. Hastanelerimiz olmasa pandemide bedel öderdik. Yanlış eksik yapılar varsa onlara da bakarak modeli geliştirmeliyiz. Bütçedeki parayla iş yapıp oturalım diyebilecek bir ülke değiliz. Önemli hedeflere gidiyoruz ve farklı enstrümanları kullanma zorundayız. Muhalefet bunu gördüğü için bunun üzerinden gölgeleme çabasındalar ve günah ve kötü bir şeymiş gibi algı oluşturmaya çalıştılar. Türkiye büyük bir ülke, bölgesel kalkınma perspektifini de göz önünde tutmamız gerekir. Her bölgenin kendine göre üstün tarafları var, illerin de öyle. Yeni bir teşvik sistemine geçtik, il bazında teşvikler verilecek. Bölgeye özgü destek. 4 başlık belirledik. Deprem bölgesinde 90 milyar dolar para harcadık son 3 yılda, dünyanın en büyük şantiyesi bizim deprem bölgesinde. Bunun faydası şu, bütçemizi ve imkanlarımızı zorluyor olsa da bu şehirlerimizi geleceğe hazırlıyoruz. Bunu bir yandan da tüm Türkiye’de yaygınlaştırma çabası içindeyiz.
Kamu-özel işbirliğinde doğru politikalar yürüttüğümüze inanıyorum. Muhalefet politikaları karalamaya çalıştı. Eksik olabilir ama büyük resme bakıldığında keşke daha fazla yapılsaydı. Bunları şimdi yapsanız maliyetler çok daha arttı. Muhalefet sadece mali etkisine bakıyor, bu projelerde ekonomik ve sosyal etkiye de bakmak lazım. Yoksa yüksek hızlı kalkınmayı yapabilir miydik? Hastanelerimiz olmasa pandemide bedel öderdik. Yanlış eksik yapılar varsa onlara da bakarak modeli geliştirmeliyiz. Bütçedeki parayla iş yapıp oturalım diyebilecek bir ülke değiliz. Önemli hedeflere gidiyoruz ve farklı enstrümanları kullanmak zorundayız. Muhalefet bunu gördüğü için bunun üzerinden gölgeleme çabasında, günah ve kötü bir şeymiş gibi algı oluşturmaya çalıştılar.
Türkiye büyük bir ülke, bölgesel kalkınma perspektifini de göz önünde tutmamız gerekir. Her bölgenin kendine göre üstün tarafları var, illerin de öyle. Yeni bir teşvik sistemine geçtik, il bazında teşvikler verilecek. Bölgeye özgü destekte 4 başlık belirledik. Deprem bölgesinde 90 milyar dolar para harcadık son 3 yılda, dünyanın en büyük şantiyesi bizim deprem bölgesinde. Bunun faydası şu, bütçemizi ve imkanlarımızı zorluyor olsa da bu şehirlerimizi geleceğe hazırlıyoruz. Bunu bir yandan da tüm Türkiye’de yaygınlaştırma çabası içindeyiz.
FAİZDE YÖN HANGİ TARAFA DOĞRU?
Faizlerin daha düşük hale gelmesi ekonomi için önemli. Faiz indirim döngüsüne girdik, enflasyonun ana eğimi ve beklentilerine bakarak Merkez Bankası karar alıyor. Bu konular bir yıl sonra, gelecek yılın ortalarından sonra daha az gündemimizi meşgul edecek. Bu süreçte makro düzeyde politika çerçevesini bozmadan seçici finansman uygulamalarıyla reel sektöre, kobilere, esnafa, çiftçiye destek oluyoruz. İhracatçımıza kredi veriyoruz, Merkez Bankasının kredileri var. Selektif bazda birçok kesimin yanındayız.
“BU BİR AYIP. SİVİL BİR ANAYASAYI HAK EDİYORUZ”
Kendi partimizin yeni anayasa konusundaki perspektifini şekillendiriyoruz. Çünkü biz şuna inanıyoruz: Her parti bu çalışmayı yaparsa ve TBMM çatısı altına getirirlerse Türkiye için hayırlı bir iş yapmış oluruz. Darbe anayasasından kurtulmuş değiliz. Bu bir ayıp. Sivil bir anayasayı hak ediyoruz.
Yapay zekadan bahsettiğimiz bir gelecek var. Gençler odaklı bir çalışmaya ihtiyaç var. Anayasa dediğiniz bir müzakere süreci. Gelelim bir araya, bu millet hepimizin. Ortak haklarımız için çerçeveyi kuralım. Daha etkin işleyecek bir anayasamız neden olmasın. Bu tek başına AK Parti’nin Cumhur İttifakı’nın yapacağız bir şey değil. Ana muhalefet başta olmak üzere meclisteki tüm partilerin katkı sunması lazım.
TERÖRSÜZ TÜRKİYE SÜRECİ
Türkiye’de yeni bir süreç başladı. İlk anlamda Türkiye sonra bölgemizin terörden kurtulması. Terörden arındırılan yerlere gördük ki yer altında nice kaynaklarımız varmış. Doğu ve Güneydoğu çok hızlı büyüyecek. Terörün bir doğrudan zararı var bir de terör nedeniyle yapamadıklarınızın maliyeti var.
Terör örgütü kurucusunun çağrısına uyarak kendini feshetti. Ama bu adımlar kolay bir süreç değil. Dünyada bu süreçler çok uzun zaman aldı. Ama Türkiye yakın bir takip içinde. Gelişmeleri günbegün takip ediyorlar. Terörsüz Türkiye bir devlet politikasına dönüştü. Mecliste bir komisyonumuz var. Tüm partilere çağrıda bulunuyorum. Sürece katkı sunulmalı.
Kanın durması, yardımların ulaştırılması ve Gazze’nin yeniden inşası önemli. Bu toprağı Gazzelilerin kararıyla yeniden inşa edilmesi çok kıymetli. İsrail ve Türkiye’nin bölgedeki politikalarının ne kadar zıt olduğu ortada. Nerede olursa olsun istikrarı ve barışı isteyen bir Türkiye var. Diğer tarafta istikrarsızlıktan kendi istikrarının tahkim etmek isteyen bir İsrail yönetimi var. Ateşkes sürecinde belli bir noktaya gelindi. Sürecin devam etmesi ve iki devletli çözüm gerçekleşsin istiyoruz. Daha fazla ülkenin Filistin’i tanıması yeni bir imkan oluşturuyor. Cumhurbaşkanımız çok güçlü bir liderler diplomasisi gerçekleştirdi. Bağımsız bir Filistin devleti kurulana kadar mazlum Filistin halkının yanında olmaya devam edeceğiz
Bu kadar yolsuzluk tartışması varsa bir şeyler doğru gitmiyor demektir. Bu kadar tartışma üreten bir alan varsa burada bir düzenleme ihtiyacı da var demektir. Belediyeler asli işlerine yoğunlaşsın. Bir belediyeden vatandaş ne bekler? Çöpler toplansın, yollar temizlensin… Eğer bir belediye başka işler yapıyorsa bir kuralsızlık var demektir. Kaynaklarını ana misyonlarına ayırsın. Bu kararları getirmek zorundayız ki belediyeler daha verimli hale gelsin. Yerel yönetimleri parti ayrımı yapmaksızın bu kuralları koymamız lazım. Şu anki durum hiçbirimizin memnun olduğu bir durum değil.
ABD ile yen bir siyasi atmosfer oluşmuş durumda. Avrupa ile benzer bir tablo var. Geçen hafta İngiltere ve Almanya başbakanları buradaydı. Avrupa’nın özellikle güvenlik endişeleri artmış durumda. Avrupa ile Türkiye ortak çıkarlara sahip. Önümüzdeki dönemde daha somut adımlar görebiliriz. ABD tarafında da aynı şekilde. Trup ile Cumhurbaşkanımız frekansları uyumlu liderler. Bunun yansımalarını Gazze’deki ateşkeste de gördük. Ticaret başlığında ve birçok alanda görüyoruz.
YASA DIŞI BAHİS, SANAL KUMAR VE BAĞIMLILIKLA MÜCADELE
Son dönemlerde Cumhurbaşkanımız sanal kumarla ilgili bir çalışma yapılsın talimatı verdi. Çalışmalarımızı hazırladık. Çocuklarımızı ve gençlerimizi korumak durumundayız. Koruyucu hekimlik gibi riskli alanları bölgeleri belirleyip bu risk gerçekleşmeden müdahale etmek. Esas olan riski görüp, ulaşmak ve çok boyutlu bir şekilde çocukları bu risklerden korumak.
Sanal kumar ve yasa dışı bahis konusuna gelecek olursak; bu işin finansını kontrol edersek bu işle daha etkili mücadele ederiz dedik. MASAK ana kurum olarak belirlendi. Finansal hareketler üzerinden yasa dışı meseleleri takip etmek ve üzerine gitmek. Bu işin medya boyutu var. Bu işlerin farklı ülkelerde merkezleri var. Eylem planımız kamuoyu ile tamamı paylaşılmadı. Ama ilgili kurumlarımıza çalışmalar gönderildi. Belli periyotlarla kurumları çağırıp izleme mekanizmasını çalıştıracağız.
Kaynak: Hürriyet





